Atıştırma Krizleri Nasıl Önlenir?
Öncelikle dünyada atıştırma / yeme bağımlılığı diye bir kavram var artık. Bunların başında özellikle şekere ve karbonhidrata olan bağımlılıklar geliyor. Ders çalışırken, maç izlerken, TV başında, hatta sinemada abur cubur tüketmek bir gereklilik olarak görülüyor..
Tabi ki bu yaklaşım alışkanlıklarımıza bağlı. Çocuk yaşta atılan tohumlar, çocukların mamadan ödül yiyeceklerine şeker tadına aşina hatta müptela yetiştirilmesi ya da bunun önlememesi işin temelinde yatan konular. Öncelikle şunu bilmemiz gerekir: İnsanlar için üç temel besin maddesi vardır:
Karbonhidrat, yağ ve protein. Yani şeker dördüncü temel besin maddesi, gerçek bir beslenme ihtiyacı değildir. Meyve ve sebzeler doğal şeker ihtiva eden kaynaklardır. Bu kaynaklardan aldığımız şeker miktarı bizim için yeterlidir. Buna bir ölçü belirtmek gerekirse, yetişkinler için günlük iki çeşit meyveden oluşan bir porsiyon ile gelişme çağındakiler için ikişer çeşit meyveden oluşan iki porsiyon makul ölçülerdir.
Sigara nasıl bir bağımlılıksa, atıştırma / yeme bağımlılığı da öyle bir durumdur. Atıştırma bağımlıları şekerli, yağlı ve unlu yiyecekler tüketerek mutlu olur, yoksunluk hislerini hafifletir, rahatlarlar. Dinlenmek için yerler, kendilerini ödüllendirmek için yerler, üzüldükleri zaman yerler; kısacası olaylar karşısında daima yemeye yönelirler. Tabi ki ara sıra çiğ kuruyemişler, makul ölçüde meyveler, doğal ev yapımı bal, pekmez gibi doğal içeriklerle yapılmış ikramlıklar ile yapılan keyifli atıştırmalar masumdur. Sorun bunun alışkanlığa ve bağımlılığa dönüşmesidir.
Atıştırma ataklarını önlemenin yolu ise öncelikle bilinçlenmekten, çare olmuyorsa tıbbi ve psikiyatrik destek almaktan geçer. Öncelikle insülin direnci ve reaktif hipoglisemi araştırılmalıdır. Ayrıca candida mantarı ve adenovirüs 36 gibi oluşumlar sürekli açlık hissine yol açabilirler, bunların da araştırılması gerekir. Yeme bağımlılığının tedavisinde biorezonans metodu etkin bir tamamlayıcı tedavi metodu olacaktır.
Atıştırma krizlerini önlemek için bunları deneyebilirsiniz:
- Protein ağırlıklı beslenme daha uzun süre tokluk hissi sağlar. Mümkünse her öğünde protein alın; değilse özellikle atıştırma atakları yaşadığınız zamana denk gelen öğünde (birçoğu için akşam yemeği) protein ağırlıklı beslenin.
- Paketli gıdaların sağlığı nasıl etkilediğine, sürekli yemek yemenin ve bunun sonucu artan kilonun yol açtığı hastalıklara ilişkin bilinçlenin. Alın size aklınızdan çıkmayacak bir motivasyon cümlesi: Her istediğini yiyen, her istediğini giyemez.
- Evinizde, iş yerinizde, çantanızda masum atıştırmalıklar bulundurun. Örneğin kavrulmamış, çiğ kuruyemişler hem tok tutar, hem besler… Beyaz un yerine siyez buğdayı, şeker yerine stevia bitkisi (ya da bal, pekmez, meyve şekeri) kullanarak hazırlayacağınız atıştırmalıklar da alternatifler olabilir.
- Meyveyi tek başına, yoğurdu tek başına yediğinizde doymayabilirsiniz. Ama meyveli yoğurt yerseniz doyarsınız. Akşamları bunu deneyebilirsiniz.
- Günde kilonuz başına 40 cc su içmeyi ihmal etmeyin. Örneğin 70 kilo ağırlığındaki bir kişi (70 x 40) günde 2,8 litre su içmelidir.
- En sevdiğiniz, aklınıza her geldiğinde yemeden duramadığınız atıştırmalığı 21 gün boyunca hiç tüketmeyin. 21 gün sonunda ona karşı eskisi kadar iştahlı olmadığınızı göreceksiniz.
- Stres yönetimi ve olumlu düşünme teknikleri ile ilgili kitaplar okuyun, eğitim ve profesyonel destek alın.
- Güne kahvaltıyla başlamak, bütün gece açlıktan sonra güne dengeli bir başlangıç için önemlidir. Kahvaltıyı ihmal etmeyin!
- Sürekli tatlı krizlerine giriyorsanız tarçının kan şekerini dengeleyici özelliğinden faydalanabilirsiniz. Yoğurdunuza tarçın katıp içmeyi ya da dilimlediğiniz elmanın üzerine tarçın serpip yemeyi deneyin, tatlı krizlerini yendiğinizi görecesiniz.
- Son olarak şunu unutmayın: Yediğiniz abur cuburların tadının damağınızda kalma süresi, sebep olacağı fazla kilolar ve rahatsızlıkların vücudunuzda kalma süresinden kısadır!